top of page

               

      Yogaya ilk 2007 yılının sonlarında, gittiğim bir spor salonunda verilen “yogafit” derslerine girerek başladım. İlk derste ne yaptığımı, ne hissettiğimi hatırlamıyorum ama takip eden haftalar ve aylarda her derse daha büyük bir heyecan ve istekle girmeye devam ettim. Üstelik bir çok anlamda son derece zorlanmama rağmen. Uzun yıllar spor salonlarında çeşitli derslere girmiş biri olduğum halde dışarıdan belki son derece basit gözüken bir takım pozları yaparken, hele ki nefesimle hareketleri bir araya getirmekte çok zorlandım.  Her dersin sonundaki üç-dört dakikalık savasana - ceset - pozunda bile hareketsiz, rahat yatabilmek benim için başlı başına bir mücadele oldu başlarda. Etrafımdaki öğrencilerin ne yaptığı ile ilgilenmeden, rekabet duygusuna kapılmadan ve kendimi yargılamadan kendime dönebilmem kolay olmadı. Ama zaman ilerledikçe her dersten, spor sonrası alışık olmadığım bir hafiflik ve yenilenmişlik hissiyle çıktığımı gördüm.

       2010 yılında el bileğimde yaşadığım bir incinmeden dolayı dört beş ayı dinlenerek geçirdikten sonra, spor salonunu hiç özlemediğimi ama yoga derslerini ne kadar iple çektiğim farkettim. Eylül ayında ilk kez bir yoga stüdyosuna kaydımı yaptırdım. Burada girdiğim ilk “vinyasa” dersi benim için adeta büyüleyiciydi. O bir saatin sonunda savasana’da bu sefer gözyaşlarıyla ve tarifsiz bir şükür duygusuyla yatıyordum. O günden itibaren de stüdyo adeta ikinci evim oldu. Öğrenme iştahımla birlikte, bunu başkalarıyla da paylaşma isteğim giderek arttı. İlk eğitmenlik eğitimimi tamamladığım 2012 yılından bu yana da hem stüdyoda grup dersleri hem de özel dersler vermeye devam ediyorum.

bottom of page